Çok zor biliyorum. Acıyla oturmak, onunla zaman geçirmek... Hem de en kaçmak istediğin anda, hem de en ağır olduğu anda kalmak... Kalmak ve yüzleşmek çok zor. Ben de yaşadım. Ben de kaçmaya çalıştım. En sonunda kendimi acımla sohbet ederken buldum.
Bazen dünyanın sizi yıprattığını hissedersiniz. Acı verici ve zor anlar arasında kaybolmuş bulursunuz kendinizi. Bu anlarda yapılacak iki şey vardır:
Ya bu duygulara dalacaksınız ya da onları uyuşturacaksınız!
Maalesef pek çok insan dünyaya ilişkin acı veren deneyimlerini uyuşturmayı seçer. Görmezden gelmek, yok saymak, sümen altı etmek en bilindik yollardır. Bu insanlar kendilerine, durumların derinliğiyle başa çıkmanın çok daha yıpratıcı olduğunu söylerler. Bunu anlayabiliyorum. Bu aslında kendilerinin bir hatası değil...
Bize acılarımızı dindirmek için sunulan bir dünya var; televizyon, sosyal medya, reçeteler ve daha başka şeyler. Tüm bunlar, insanları uyuşturmak, suni bir mutluluk yaratmak için hazırlanmış sahte bir dünyanın parçalarıdır. İnsanlar meraklı ve özgün olmaktansa havalı ve sempatik olmanın sansasyonelleştirilmesiyle hareket ederler. Bu da kendilerine ait olmayan ve kendilerinin de ait olmadığı bir alemde yaşamalarını sağlar.
Peki, acı yok oluyor mu bu şekilde? Hayır, daha büyük bir patlamayla ortaya çıkacağı günü bekliyor. Kendimizi acıdan korumaya çalışıyoruz ama bu acının hissedilmesi gerekliliğini ortadan kaldırmıyor. Eğer acımızla uğraşmazsak başka şekillerde ortaya çıkacaktır.
O halde, acıyla, zorlukla, değişimle ya da karşıtlıklarla uğraşırken yapabileceğimiz en iyi şey, onu hissetmektir. Lütfen hislerinizden kaçmayın. Hatta ona doğru koşun. Kendi içinizde onunla yaşayın. Örneğin; meditasyon yapın. Aklınızı, kalbinizi, ruhunuzu kısaca kendinizi tanıyın. Parmaklarınızı yaralarınızın üzerinde gezdirin. Işıktan sakladığınız parçalarınızı keşfedin.
Dışarıdan medet ummayın.
Kendinizi içeriden iyileştirin.
Comments